Heybeliada Ruhban Okulu’nun Geleceği: Yeni Bir Formül Üzerinde Mutabakat
Heybeliada Ruhban Okulu, Türkiye’de ve dünya genelinde Ortodoks Hristiyan cemaati için büyük bir öneme sahip olan, ancak 1971’den beri kapalı bulunan bir teoloji okuludur. Bu okul, Türkiye’nin dini eğitim ve azınlık hakları konusundaki politikalarının merkezinde yer almış, zaman zaman uluslararası diplomatik görüşmelerin de konusu olmuştur. Eylül 2024 itibarıyla, Kathimerini gazetesinin iddialarına göre, Milli Eğitim Bakanlığı ile Fener Rum Patrikhanesi arasında Okul’un yeniden açılması için yeni bir formül üzerinde anlaşmaya varıldı. Bu formül, Okul’un YÖK’e (Yükseköğretim Kurulu) bağlı ve bir vakfa ait özel üniversite statüsünde faaliyet göstermesi üzerine kurulu.
Tarihsel Arka Plan ve Önemi
Heybeliada Ruhban Okulu, 1844 yılında kurulmuş olup, Ortodoks dünyasında önemli bir teolojik eğitim merkezi olarak hizmet vermiştir. Okul, Patrikhane için din adamı yetiştirmenin yanı sıra, Ortodoks teolojisinin ve kültürünün korunması ve yayılmasında kritik bir rol oynamıştır. Okulun kapatılması, Türkiye’deki özel yükseköğretim kurumlarının devlet denetimine alınma sürecinin bir parçası olarak, Patrikhane’nin bu değişikliği kabul etmemesi nedeniyle gerçekleşti. O tarihten beri, okul sadece lise düzeyinde eğitim vermeye devam etti, ta ki bu da tamamen durdurulana kadar.
Yeni Açılım ve Diplomatik Yansımalar
Yeniden açılması için önerilen formül, Türkiye’nin azınlık hakları ve dini özgürlükler konusundaki politikalarında önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Bu gelişme, aynı zamanda Türkiye’nin AB üyelik süreci ve Batı Trakya’daki Türk azınlıkla ilgili konularla da ilişkilendirilerek, daha geniş bir diplomatik alışverişin parçası olarak görülüyor. Yunanistan Başbakanı’nın ziyareti gibi geçmişteki diplomatik girişimler, bu konunun ne kadar hassas ve önemli olduğunu göstermiştir.
Geleceğe Bakış
Önümüzdeki hafta, Patrikhane’den bir heyetin Ankara’ya gidecek olması, sürecin somut adımlarına işaret ediyor. Bu, sadece eğitim ve dini özgürlükler açısından değil, aynı zamanda Türkiye’nin dini azınlıklara yönelik politikalarında yeni bir sayfa açılması bağlamında da umut vaat ediyor. Ancak, bu gelişmelerin pratikte nasıl uygulanacağı, tarafların karşılıklı taleplerine nasıl yanıt vereceği ve en önemlisi, Okul’un yeniden faaliyete geçmesinin ardından nasıl bir eğitim politikası izleyeceği merak konusudur.